TÜM TARİHİ KONULARI |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
AYNALARIN ARKA YÜZÜ
Zübeyde Günyol
İnsanın kendi yüzünü görme arzu ve ihtiyacı, her devirde farklı araçlarla gerçekleşmiştir. Kimi toplumlar durgun suyun yansıtma özelliğinden faydalanırken, kimileri yüzeyleri parlatılmış demir ve tunç levhalar kullandılar. Sonuçta, onbeşinci yüzyılda mükemmel bir yansıtıcı olan camı sırlama işlemi keşfedildi ve bu tarihten sonra da ayna gündelik hayatın bir parçası oldu.
Bizde ayna, her çevrede kendi mütevazi ölçüleri içinde yapılırken, onsekizinci yüzyılda birden bire süs ve lüksün bir simgesi oluverdi. Çünkü artık yavaş yavaş batılılaşan yeni hayat tarzında sadece “düzgün” görünmek yetmiyor, süslenmek de gerekiyordu.
Ayrıca, hanımlarımızın beylerimizin hiç de alışık olmadığı abartılı avrupaî giysilerin sık sık düzeltilmeye de ihtiyacı vardı.
Tanzimat sonrasında İstanbul aristokrasisi, saray ve konaklarına endam aynaları denilen büyük boy, barok çerçeveli Avrupa aynalar koymaya başladı. Yabancı sefirlerin Osmanlı hükümdarlarına getirdikleri hediyeler arasında, en çok endam ve konsol aynaları bulunmaktaydı. Osmanlı hükümdarlarına ayna hediye etmek, adeta yabancı devlet adamları arasında bir adet haline geldi.
Daha sonraları ayna eşyalarda bir süs unsuru olarak da yer almaya başladı. Aynalı dolaplar ve çekmeceler, aynalı odalar, aynalı arabalar, aynalı dükkanlar moda oldu. Hatta Haliç’te meşhur Aynalı Kavak Konağı’nın içi, Venedik’ten özel olarak getirilen aynalarla süslenmişti. Oysa çok kısa bir zaman önce ayna, sadece sabah temizliğini yaparken ve dışarı çıkarken kullanılırdı. İstanbul’daki Batı tarzı kullanıma rağmen halk, aynayı bu geleneğe göre kullanmaya da devam etti.
Aynanın sanat açısından ilgi çekici yanı ise kendisi değil, çerçevesi ve zarfıdır. Eskiden insanlar aynayı kullandıktan sonra ters çevirirek duvara asardı. Aynanın duvarda yama gibi durması, zevk sahibi insanları arayışlara itti. İşte bu arayış, Osmanlı’nın el sanatlarına bir katkıda daha bulunmasını sağladı: Ayna zarfları...
Ayna zarflarının yapımında bağa, fildişi, gümüş, sedef, altın gibi malzemeler kullanılırdı. Oyma, kakma, kabartma, kesme, kalem gibi çeşitli tekniklerle yapılan bu zarflar, hayvan ve bitki motifleriyle süslenirdi.
Günümüze intikal eden ayna zarflarının çoğu sedef ve gümüştendir. Bu tür ayna zarflarının yapımında, bir yüzüne camı oturtacak yuva oyulmuş ahşap kullanılırdı. Arka yüzeye ise sedef döşendikten sonra, genellikle kalem işi yapılırdı. Ön yüzde kalan çerçeveye de yine sedef döşenir ve aynı kalem işi burada da devam ettirilirdi.
Bu çeşit aynaların arka yüzlerinde çoğunlukla Selçuklu kartalı, Osmanlı arması veya çiçek motifleri bulunur. Bu aynaların bir kısmı elde tutulsun diye saplıdır.
Tombak ve telkârî teknikleriyle bezenmiş gümüş aynaların yanı sıra, varlıklı aileler ayna zarflarını altından yaptırıp üzerini ise taşlarla süsletirlerdi. Onaltıncı yüzyıla ait mücevher işlemeli el aynalarının zümrüt, yeşim turkuaz taşlarla süslenmiş örnekleri, bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmaktadır.
Eskilerden kalan birçok sanat eseri zamana yenik düşmüştür. Bunların bir kısmı da para basımında gümüşe duyulan ihtiyaçtan dolayı eritildi. Kıymetli sedef aynalar ise bambaşka bir macera ile yok oldular: Modası geçti diye tavan aralarına atıldı ve ıslanıp çürüyerek kısa zamanda dağılıp gitti.
Müzelerde, koleksiyoncularda, nadir de olsa büyüklerimizde sanat eseri zarflı bir ayna görmek halâ mümkün. Her eşya gibi, elbet aynalar da eskiyip zamana yenik düşecek. Ama eski bir aynada artık toprağa karışmış yüzlerin yansımasını düşünmek, kim bilir nasıl bir ibret ufku açar insana... Yıllardır kullandığımız bir aynaya bakarken, rüzgar gibi geçen zamanları düşünmeden, yılların izlerini seyre dalmadan hangimiz bir telaş geçip gidebiliriz? Aynalar... “Neydin, nasıl oldun? Neredeydin, nereye gidiyorsun?” sorusunu her gün yüzümüze haykırıp duran vefalı dost!..
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|